Nakkaşlığımdan.

"ölüm bedene hapsolmuş bir ruhtur"
İstemsiz çıktı dudaklarımdan. yalnızca kendimin duyabileceği bir tonda sayıkladım. belki de bir anlamı yok -benim için milyonlarca anlamı da olsa- fakat süslü bir cümle kurmuştum, hoşuma gitti.

öyleydim bugün; uzun cümleler gibi boktan, virgüller kadar yarım, noktalar kadar sonda.

Ölümüme hiç bu kadar yakın olmamıştım, belki de ruhumun özgürlüğünden ötürüdür. ensemde dolanan bir nefes gibiydi ölüm. ağrılarım vardı, ama sebebi bu değil.

--

her ne kadar yüksekte olursam olayım, bulunduğum yerin yalnızca iki ayağımın kapladığı alan kadar olduğunu fark ettim bugün. bunu anladığımda ise yalnızca belli belirsiz bir tebessüm kalmıştı yüzümde.... insanı olgunluğa yaklaştıran hayata yeni anlamlar katması da olsa, hayata uzanan yolun manzarası o anlamlar olmadı hiç, keza o manzara dudaklarda oluşan o belli belirsiz yorgun, anlamsız, belki biraz acı biraz umursamaz 'anladım' tebessümü hiç şüphesiz.

sonra yine bugün güzelim yolculuğumda her zaman oturduğum yere oturdum, figürleri, figürlerin portrelerindeki anlamları, anlattıklarını inceledim. duruşlar, jestler ve mimikler her duyguya tercüman oluyor inan ki valletta.

Yalnız, insanları anlamak istemiyorum artık. yalnız olmak istiyorum.
daha az ahlak,
daha çok sanat...

Uzaklaşmak istiyorum.
İçimde var olan kalabalık, içimde var olan cennet ve cehennem, içimde var olan çocuk ve kadın, mor mürekkep-nakkaşlığımdan-her geçen gün daha bir eskiyor. eskidikçe alışıyorum ve anlamını yitiriyor. aklımın kıvrımları, ruhumun karmaşıklığı; ah, zincirlerle bedenime vurulmuş ruhum... hepsi birer birer beni boğuyor. her şeyden, herkesten uzaklaşma isteği gün geçtikçe ruhumu daha da sarıyor, boğuluyorum.
Boğuluyorum. sonra bir rüzgar vuruyor yüzüme, nazik, ılık, yavaş bir rüzgar; yaşamak ne iyi diyorum. ne iyi.


Yorumlar